Nurettin Özdoğan’ın bir yazısı üzerine bende bir şeyler eklemek istedim.
Nurettin Türkiye’de hiçbir başarı cezasız kalmaz, evlat!.. yazısında özetle şunları yazmıştı. (http://www.nurettinozdogan.com/ )
“Türkiye de başarılı gençlerin yüzlerinde bir bedel ödemiş ifadesi var, bir başarıdan dolayı ödüllendirilmek şurada dursun cezalandırıldıkları yüzlerinden okunuyor”
Bunun bir tek çözüm yolu olduğunu, onunda ezberbozan başarı öykülerinin yazılması olduğunu vurguluyor.
Peki ya nasıl?
Şu anda ülkemizde tam bir kuşaklararası geçiş dönemi yaşanıyor. Post modern zamanların ihtiyaçları doğrultusunda tanımlanan iş pozisyonlarının, bir üst pozisyonları tamamen modern zamanların prensipleriyle yetişmiş yöneticiler tarafından dolduruluyor.
İlk 500 e giren birçok ulusal firmada İK yöneticileri Personel Servisi kökenli.
Birçok Pazarlama bölümünün başında ise satış kökenli yöneticiler görev yapmaktalar. Tabi bu örnekleri çoğaltabiliriz ancak anlatım kolaylığı olsun diye bu iki alan üzerinde yol alabiliriz. Buralarda görev yapan uzmanlar belki İK uzmanı, belki pazarlama uzmanı olarak öncelikle yöneticileri ile mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Mücadele etmeleri gereken şeyler ise evlere şenlik. Personel servisi zihniyeti ile İK uygulamalarına, satış odaklı pazarlama projelerine bir son vererek yeni uygulama veya projelere imza atmak!
Bunu başarmaları hiçte kolay olmuyor çoğu zaman. Tabii ki bunu başaranlarda, yaramaz, asi,
genç olarak başarılarında bile cezalandırılıyor.
Bu smart gençlere en büyük tavsiye binlerce yıl öncesinden geliyor. Sokrates’in “bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir” sözünü demoklasin kılıcı gibi sürekli yanı başlarında hissetmeleri gerekiyor. Üst yöneticilerine kendisinin bilmediği bir konuda çok şey bildiğini ima ederek bir projeyi hayata geçirme şansları hiç yok. O konuda çok şey biliniyor olsa bile, proje paylaşılırken çok mütevazı davranarak, yöneticinin de onayını almak için “sizin de bildiğiniz gibi” veya” sizinde daha önce bana bahsettiğiniz gibi “cümleler kurarak projeler anlatılmalıdır.
Bu şekilde ilk onay alındıktan sonra yine “istenildiği gibi” olarak düzenli bir şekilde çalışmalar hakkında bilgi vermek gerekiyor. Ancak bu şekilde bir üst yöneticimizin olaylara hâkim olma duygusunu ( Bana kalırsa birçoğu Control Freaks seviyesinde ) tatmin edebilirsiniz.
Bundan sonra artık daha fazla özgür davranılabilir.
Sırada şaşırtmak var.
Evet, daha sınırsız düşünerek fark oluşturacak fikirler üretilmeli. Burada dikkat edilmesi gereken şey bu tip fikirlerin acele edilerek harcanmaması. Zaten yeni fikirlere çok açık olmayan yönetici, projenin bir yerde ayaklarının yere basmadığını görürse hemen sizi alaşağı eder. Çok ümit bağladığınız projenin maalesef ancak kişisel bilgisayarınızda yer kaplayan bir dosya haline gelir. ( Ama yine de siz onları silmeyin, zaman belki şartları sizin lehinize çevirebilir). Projenin SWOT analizi hazırlanmalı. Özellikle neticesi üzerinde yoğunlaşarak yöneticimizi ikna etmeye çalışmak daha faydalı olur diye düşünüyorum. Özellikle kitaplarda, bloglarda okuyarak gördüğümüz iş modellerini sanki bir çeviri gibi sunmaktan daha fazlasını ortaya koymamız gerekiyor. Projeler şekillendirilirken ülkenin, piyasaların, şirketimizin gerçeklerinden asla kopmamanız gerekiyor.
Fark oluşturmak isterken farklı bir insan olmamaya dikkat etmelisiniz. Sonuçta o canlı organizmanın bir parçası olarak iş süreçlerini yürüteceksiniz. Takım çalışmasından asla taviz vermeden, onlarla birlikte bu yenilikleri yapmak zorunda olduğunuz gerçeğinden kopmadan çalışmaya devam etmelisiniz.
Belki de bunları yapabilirsek Nurettin Özdoğan’ın bahsettiği ezberbozmayı gerçekleştirebiliriz.
Herkese iyi çalışmalar
Bir yanıt yazın